Totaliter rejim olmaktan bizi kurtarıp hibrid demokrasi liginde tutunmamızı sağlayan tek olumlu olgu, oldukça sık oy vermek için sandığa gitmemiz. Her sandığa gitmemizin arifesinde ise nedense hep bir kısırdöngü hissine kendimi kaptırıyorum. Şikayetlerimizin unsurlarını kısaca sıralayalım.
SEÇİLENLER: Seçilebilmek için, seçim öncesinde akla sığmayacak hokkabazlıkları yapan, olmayacak vaatler veren, ayıp ötesi birbirlerine hakaret eden, toplumu kutuplaştırmaktan kaçınmayan, seçildikten sonra sanki hiçbir şey olmamışçasına yaşamlarını ve çıkarlarını sürdüren, olmayan iktidarın iktidar mücadelesini sürdüren bir sınıf.
ATANANLAR: Atanabilmek için seçilenlerle aynı tarafta olduklarını her fırsatta gösteren, taraftarlığı gerekirse abartan, seçilenler kaybederse kendilerinin de bertaraf olabileceğini bilen, liyakatı asla gözetmeyen, “memurum işini bilir!” doktrinini en iyi anlayan, atandıktan sonra hiçbir şey olmamışçasına yaşamlarını ve çıkarlarını sürdüren bir sınıf.
ADANMIŞLAR: Belirli bir idealizmi temsil etseler de, idealleri uğruna gerçeklerden kopabilen, ideallerini abarttıkları oranda tehlikeli sulara doğru yelken açabilen, gerçeklerin dikte ettiği dünya ve ülke koşullarında her şeye karşı çıkabilen, dozunu iyi ayarlayabildikleri ölçüde yararlı, dozunu kaçırabildikleri ölçüde tehlikeli bir sınıf.
PROFESYONELLER: Kendi yaşam kalitelerini azami seviyeye yükseltmek amacı ile derslerini iyi çalışan, olanı biteni iyi özümseyen, işlerini iyi yaptıkları oranda yararlı, ancak azami seviyeyi abarttıkları oranda toplum yararına karşı tehlikeli bir sınıf.
SEÇENLER: Her seferinde kandıralanlar, her seferinde suçlananlar, verdikleri vergilerin hesabını sormayı bilmeyenler, sen, ben ve o, kısaca hepimiz.
Bu kategorileri dilediğinizce genişletebilirsiniz ya da farklı unsurlar ekleyerek yeniden tanımlayabilirsiniz. Maalesef kısırdöngü içine bir kez düştüğünüzde çok fazla çıkış kapısı bulma imkanınız da kalmıyor.
Peki 31 Mart seçimlerinin bende ya da sizde yarattığı bir umut hissi var mı?
Örneğin seçim bitecek, 1 Nisan sabahı uyandığımızda bütün belirsizliklerden arınmış, önümüzü doğru dürüst görebildiğimiz, planlarımızı aklı başında mantık kalıpları içinde yapabildiğimiz bir güne merhaba diyebilecek miyiz? Yoksa kısırdöngülerin yeni kısırdöngülere yol açtığı, kaotik süreçlerle yeniden karşılaşacak mıyız?
Benim gönlümden geçen çağdaş eğitime hızla dönen, ödediği vergilerin hesabını cesurca sorgulayan seçmenlerin yaşadığı, hibrid rejim olmaktan hızla kurtulan, Türkiye Cumhuriyeti pasaport değerinin dünya sıralamasında ilk 10’a girme ihtimalini hayal eden 1 Nisan sabahına uyanmak.
Çok şey mi istiyorum?
Ben her şeye rağmen enseyi karartmayan, iflah olmaz naiflerdenim. Adanmış mı dediniz? Tövbe, tövbe!..